16 Ağustos 2012 Perşembe

Oeh: 3 günde 4 ülke: Tayvan - Tayland - Malezya - Sri Lanka

Tayvan'da çalışmaya başladıktan sonra blog yazacak vakti pek bulamıyordum. Türkiye'ye kesin dönüş yaptıktan sonra da askerlik girdi araya aylardır tek bir yazı bile yayınlayamadım. İznimin bitmesine 1 gün kaldı ve Diyarbakır'a vatani görevimi yapmaya dönmeden uzun bir süre sonra blogumla tekrar yakınlaşmaya karar verdim.

Normalde rush bir şekilde gezmeyi sevmiyorum, fakat 6 haftalık gezimizin başlangıç noktası Sri Lanka'ya varmak için Bangkok'taki 14 saatlik bekleme süremiz ve geziye beraber çıktığım canım arkadaşım Verena'nın vizesi için Kuala Lumpur'daki Sri Lanka elçiliğine uğrama zorunluluğumuz nedeni ile araya 2 ülke sıkıştırmış olduk. 3 gün boyunca doyasıya eğlence ve koşuşturma, sadece uçaklarda ve hava alanlarında uyuduğumuz harika bir ekspres tur oldu. Bu yazı da Tayvan'dan ayrılmamız ve Sri Lanka'ya varmamız arasındaki zamanı kapsayan bir özet olacak. Bu resim "the journey has officially started" dediğimiz an. Çin'den beni görmeye gelen dostum Alican'ı Çin'e geri yollarken biz de Taipei-Bangkok uçağımız için check-in yapmaya doğru yöneliyoruz Verena ile. Önceki gece sabaha kadar parti yaptığımız için ben nerdeyse uçağı kaçıracaktım Verena beni arayıp "hazır mısın?" diye sormasa. Aceleyle sırt çantamı rastgele doldurup yola koyulduk.


Boarding gate önünde tesadüfen Tayvan'da en sevdiğim arkadaşlarımdan biri olan Gerardo ile karşılaştık. Gerardo Honduraslı, Verena ise Guatemalalı bu arada. Onlar Latin arkadaş grubu olarak Tayland gezisi planı yapmışlar ve Gerardo arkadan onlara katılacak. 14 saatlik vaktimizi geçirmek için mükemmel bir rastlantı oldu. Yaklaşık 20 kişilik bir Latin Amerika grubu ve ben sabaha kadar bayağı içtik, bayağı dans ettik, bayağı eğlendik kısacası. Bakın halay bile çektik. Halaydan normalde hiç anlamam (benim için bir toplu taşıma aracıdır, bkz.: bir toplu taşıma aracı olarak halay) ama anladığım kadarıyla öğrettim. Uzunca da bir kuyruk oluşturmuştuk aslında ama en son dayanan 4 kişi kaldık sadece. Sonrasında da salsa challenge'ı vardı, bence gayet iyiydim ama ertesi gün dediklerine göre gayet leşmişim :)


Bangkok'taki Khou-san Road dünyanın en aktif backpacker bölgesi olarak görülüyor. Her milletten insanın sabaha kadar içip sosyalleştiği, kaynaştığı, turistlerin ve lokal halkın hep birlikte mutlu olduğu bir sokak. Burada gelenek bucket içmek, içerisine red bull, odur budur bir sürü şey konuyor, şu an hatırlayamıyorum. Hatta aşağıdaki resimlerden birinde göreceksiniz çok yoğun olduklarında bu dolu kovayı malzemeleriyle birlikte direk veriyorlar müşteriye ve içici kendi kokteylini kendisi hazırlıyor. Genel usul grubta herkese birer pipet vermek ve hep beraber aynı bucket'tan içmek.




İçkinin yanında ne fıstık ne pop-corn, böcek yedik. Çeşit çeşit böcekler var, bu resimde gördüğünüz Ruffles kıvamında çıtır çıtır protein deposu :)









Turkish kebaps

Bu tezgahtan Bangkok genelinde bolca görüyorsunuz. Tavuklu fried noodles ve yanında spring rolls, anlatılmaz yaşanır bir lezzet. Yanında da tavsiye edilen içecek yerel Tayland birası: Chang.



Asya'da gezdiğim tüm ülkelerin hemen hemen hepsinde şehir içi ulaşım aracı olarak kullandığım Tuk-tuklardan bir tanesi, gitmiyor uçuyor mübarek :)


Yukarıda bahsettiğim kendin hazırla kendin iç tarz bir bucket.




Bangkok'a ikinci ve daha uzun kaldığım (12 gün) gezimde çektiğim bir resim. Muz kebabı.


İşerken sigara içelim ama izmariti yere atmayalım diye bizim lüksümüzü ve tuvaletin temizliğini aynı anda düşünmüşler, bana kalırsa dünyanın en gereksiz fasilitelerinden biri :)


Khou-san Road'un girişindeki meyveci - meyve sucu. Güney doğu asyada şunu anladım ki, en güzel meyveler tropikal iklimde yetişiyor, biz malesef meyve fakiri kalmak zorundayız. Her önünden geçtiğimde içerim bir bardak ondan bundan.



Aşağıdaki resimde ayak masajı yaptıranları görüyorsunuz, benim idealim geleneksel Thai masajı ve Thai usulü kuru back&shoulders masajı. Saati 5 ila 10 lira arası değişiyor, bu da benim gibi masajın dünyanın en zevkli şeyi olduğunu düşünen biri için Tayland'ı cennet yapan nedenlerden biri.


Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'a olan uçağımızı yakalamak için sabahın köründe hava alanına geri dönüyoruz.


Backpacker'ların dostu Air Asia.



Hava alanına indiğimiz gibi taksiye atlayıp Sri Lanka elçiliğinin yolunu tutuyoruz. Vize başvuru saatleri geçmiş olmasına rağmen
 durumumuzu anlatıyor, akşama uçağımızın olduğunu ve vizeyi hemen alamazsak Verena'nın uçağa binemeyeceğini anlatıyoruz ve sağolsunlar yarım saat içerisinde başvuruyu kabul edip vizeyi hazır ediyorlar.

p.s. Sri Lanka T.C. vatandaşlarından vize istemiyor.

Pepsi'de helal simgesi.


Elçilikte işimizi hallettikten sonra China Town'ın yolunu tutuyor ve yemeklere abanıyoruz. Bu arada aklıma gelmişken, Malezya'ya ilk gidişim bundan önce hatayla olmuştu. Endonezya yerine Malezya'ya bilet aldığımı çok geç fark ediyorum ve madem aldım o zaman Malezya'ya gezmeye gidiyorum şeklinde rastlantısal bir gezi olmuştu :)




Petronas Towers



Verena'nın en sevdiği Türkçe şarkı. Bütün gezi çalıştık ve 4 hafta sonunda Hindistan'dayken kendi başına söyleyebilir duruma gelmişti :D Murat Boz ve Soner Sarıbilmemnenin İki Medeni İnsan isimli şarkısı. Kendi duyduğuna göre telaffuzunu yazmış kağıda, bütün yol çalıştı söylemeye :)


3 gün boyunca sadece uçakta ve hava alanlarında günde ortalama 3 saat uyuyunca vücut hayli yıpranıyor elbet ama kesinlikle değiyor. Acısını Colombo'da (ilk günümüzü tamamen uyuyarak çıkarıyoruz)



Air Asia'nın KL'da kendine air hava alanının food court'unda karnımızı doyuruyoruz. Verena "hepsi benim, bana kadar var" der gibi bir poz vermiş :) Aklıma gelmişken Malezya veya Endonezya'ya giderseniz yemeniz gereken ve benim favorim olan yemek: Rendang.



Hava alanında Lonely Planet'tan Colombo'yu çalışır ve hazırlanırken.



Annem burayı okuyorsan biliyorum çok kızıyorsun taşa yatmama ama bildiğin sızmışım KL'un orta yerinde olduğum yerde.


Şimdi askerdeki halimle karşılaştırınca o kadar özlüyorum ki sırt çantamı alıp ülke ülke dolaşmayı...




Resimler sırasız oldu farkındayım. Verena'ya yarım saatte hazırlayıp verdikleri vize. Hayatımda bu kadar uyduruk ve basit bir vize görmedim, ama ülkeye girmeye yarasın yeter tabii.



Kill Fried Chicken.


Singapur'da olsun, Tayvan'da olsun, KL'da olsun, şehrin en işlek yerlerinde bir Tür dondurmacısı olmak zorunda sanırsam. Normalde çok dondurma seven bir adam değilim ama burda karşılaşmışken yememek olmazdı



Mangolu ve çileklisi harikaydı fakat dondurma yere düşerken "çok mutluyuz diyy mi(!)" dediğimiz günler de oldukça geride kalmıştı. Birkaç sene kadar... 

Aklıma gelmişken Zadie Smith İmza Toplayan Adam isimli kitabında Yahudi olmayanlara özgü cennet anlayışını arkadaşının dondurması yere düşünce kendi dondurmasını daha bir şevkle yiyen çocuğun duygularına benzetir. Başkası kötü duruma düşünce kendi durumunun kıymetini anlamak.

Sri Lanka'ya vardığımızda bir an önce bir otel bulup uyumalıyız diyorduk, yorgun ama mutlu, dondurmam düşmesine rağmen.


Zadie Smith demişken az yukarıda, İnci Gibi Dişler romanından bir alıntıyla bitirmek istiyorum yazıyı.

Archie Jones, şehir dışında güzel bir koruda veya zarif süpürgeotlarının çevrelediği bir uçurumun kenarında ölmek istemiyordu. Köylüler köyde, şehirlilerse şehirde ölmeliydi. Ama o sabah talih ondan yanaydı. Talihin incecik örgüsü, onu bir taze şebnem gibi sarmalamıştı. Bilinci gelip giderken, gezegenlerin durumu, gökkubbenin müziği, Orta Afrika'daki bir benekli pervanenin yarı şeffaf kanatlarını çırpışı ve Her Boka Karar Veren bütün o diğer şeyler, Archie'ye ikinci bir şans tanımanın zamanı geldiğine karar vermişti. Bir yerlerde birileri, her nasılsa onun yaşaması gerektiğine hükmetmişti. Hayat Archie'yi istiyordu. Onu kıskançlıkla ölümün pençesinden çekip almış, bağrına basmıştı.






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...